Pages

28 Ekim 2011 Cuma

2008 Çıkmaz Sokak dergi yazısı

Afganistan…Uçaklar Gitsin, Uçurtmalar Uçsun!...
Başkenti Kabil olan Arganistan İslam Cumhuriyeti, içinde bir çok etnik yapıyı barındıran bir ülke. Afgan çoğunluğu sırasıyla, Tacikler, Türkler, Hazaralar ve Farisiler (İranlılar) ve daha bir çok köken takip ediyor. Resmi dili Peştuca ve Tacikçe olan bu ülkenin yüzde 90’dan fazlası müslümandır. İslami kimliğini korumaya özen gösteren Afgan halkı ülkelerinde ‘düzeni kurmaya’ çalışan yabancı güçler sorunu içinde bulundukları kaosu katmanlaştırmaktadır. Sıkça duyduğumuz intihar saldırılarının hedefinin nirengi noktasını kaçırıp kaçırmadığını belki de sorgulamak gerekiyor. En son 29 Mayıs 2008’de uluslararası güce ait konvoyu hedef alan intihar saldırısında olay yerinde ölen üç Afgan sivilden ikisinin çocuk olması buna en yakın tarihli örnek teşkil etmektedir. Öte yandan NATO kuvvetlerinin hava saldırısında 30 Taliban militanının öldürüldüğü de bu habere eklenmiştir.
YÜKseklerDEKİLER
Önemli bir kısmı dağlıktır Afganistan’ın. Ülkede en yüksek yer 7699 metre ile Tinç Mir, Çin-Nepal sınırındaki 8848 metre yüksekliğinde olan Everest’e gökyüzünde çok az aşağıdan bakmaktadır. Yüksekler deyince insana çağrışım yapanlar ilk başta uçmak ve rüzgar geliyor. Afganistan'ın başkenti Kabil'de baharın gelişini kutlamak için yapılan uçurtma yarışı, yıkımların yaşandığı bu ülkede ucurtmaların gölgesinde bir umut yansıması belki de... Uçan bir kişi ve cisim için rüzgar belirleyicidir. Yönünü, hızını etkiler. Uçurtma uçurmak, gökyüzünü seyretmek ve rüzgarı hissetmek için çocuk olmaz gerekmez ama o ruhu taşımak gerek belki de. Sinemada varacağımız nokta Afgan yazar Khaled Hosseini’nin hikayesinin çıkış noktasının uçurtma yarışması olması.
Khaled Hosseini’nin ( Halit Hüseyin ) romanı olan Uçurtma Avcısı’nı ( Kite Runner) beyaz perdeye aktaran yönetmen Marc Foster Alman-İsviçreli kökenli.
Kaliforniya’da yaşayan Amir ailesiyle birlikte Taliban rejiminden kaçan Kabil’li zengin tüccar bir ailenin oğludur. Çocukluk arkadaşı olan Hassan ise Afganistan’da daha önceden yaşadıkları evdeki yardımcılarının erkek çocuğu. Amir yıllar geçmesine rağmen çocukluğunda arkadaşına yaptığı ihaneti unutamaz. Uçurtma yarışı sırasında ona yardım edebilecekken sırtını dönmüştür. Yaşadığı vicdani rahatsızlığı belki de hafifletmek üzere, Taliban tarafından öldürülen Hassan ve karısının oğlunu kölelikten kurtarmak için Afganistan’a geri döner. Filmin gösterimi tecavüz sahnesi ve şiddeti kışkırtma endişesinden dolayı Afganistan’da yasaklanmış olması pek de bir sürpriz olmasa gerek... Roman oldukça beğenilmesine rağmen film oldukça eleştiri almıştır. Belki de romanda verilen ayrıntıların ekrana aktarılmasında ne kadar başarılı olduğu sorgulanabilir. Bunun sebebi kahramanlığın ve şiddetin derecesinin abartılmasına ek olarak Amir’in Hassan’ın oğlunu ‘ömrü boyunca’ korumak gibi bir motivasyonla başlayan filmin sonrasında vurgulanan olayların ‘inandırıcılığının’ seyirciye geçirilememesi denebilir.
Yazar hakkında küçük bir not:
Khaled Hosseini’in ‘Görkemli Bin Güneş’ adlı diğer kitabı, kadınların üzerinden anlatılırken savaş, yasak, yurtdışına kaçak göç gibi perspektiflere de açılım yapmakta.
Müslüman kadınların yaşadığı iç çatışmayı da oldukça detaylı veriyor. Afgan yakın tarihi ve toplumsal süreçlerden fikir edinmek için etkileyici bir kitap. Bir gün filmi çekilirse, kökenleri doğudan olan bir yönetmenin işi üstlenmesi taraftarıyım…
Kandahar'a Yolculuk (Safar-e Ghandehar,2001)
İran’lı yönetmen Mohsen Makhmalbaf’ın yoğun ilgi toplayan 2001 Fransa-İran yapımı filmi ‘Kandahar’a Yolculuk’ gerçek bir hikayeye dayandığı kurgusunda Kanada’da yaşayan kadın gazeteci Nafas’ın doğduğu ülkeye ve intahar etmeye karar veren kızkardeşine ulaşmak için yaptığı cetin yolculuk anlatılıyor. Bu süreç boyunca burka ile yüzleri örtülü hem fiziksel hem ruhsal anlamda nefes almakta güçlük çeken kadınların dramını, açlık çeken halkı, savaştan dolayı sakat yaşamak durumunda kalan insanları kurmaca-belgesel (kurmaca: öykülü film) tarzında bir anlatım tarzı ile seyircisine hissettirmeye çalışıyor.
Son olarak Kabil’deki Uluslararası Belgesel ve Kısa Film festivalinden bahsetmek istiyorum. Festivalde yapılan söyleşilerde yeni kuşak genç senaristleri Afganistan’ın gerçek yapısını, özünü doğru yansıtmak için yüreklendirmenin önemli bir adım olduğunu ve genelde şimdiye kadar yapılan filmlerde ‘burka’ ve 'çarşaf' üzerine yoğunlaşıldığı belirtiliyor.
Son dönem Afgan sinemacıların yoksulluk, kadınların zorla evlendirilmeleri, eğitim için verdikleri mücadele gibi konulara da eğildiği vurgulanıyor. 2007 Haziran ayında yapılan festivalde filmlerin gösterildiği sinemanın yanında bir patlama meydana gelmiş. Seyirci kitlesinin değişimi -eğitimli ailelerden işsiz, suç işleme eğilimlilerin sinemaya daha çok gitmeye başlamasının- izleyici sayısının düşme sebeblerinden bazıları olarak belirtilmiştir. Buna ek olarak iç savaş sırasında sinemaların gösterim yapmasının yasaklanması ve de Herat şehrindeki tek sinemanın cami yapılması...
Uçurtmaları ait oldukları yerde görmek dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Eskişehir