Pages

14 Ocak 2014 Salı

ŞİMDİKİ ZAMAN… (2012)


ŞİMDİKİ ZAMAN… (2012)
Yönetmeliğini Belmin Söylemez’in yapımcılığını ise senaryoyu birlikte yazdığı Haşmet Topaloğlu’nun üstlendiği “Şimdiki Zaman” filminin, kedere yenik düşmeyen, belirsizliği ve aynı zamanda umudu da ören bir hikayesi var. SETEM tarafından konuk edilen Belmin Söylemez ve Haşmet Topaloğlu bizlerle bir söyleşi yaptı, Kurtuluş ve ben de bir grup arkadaşlarla birlikte izlediğimiz film ile ilgili görüşlerimizi aşağıda özetlemeye çalıştım.
Sanem Öğe (Mina) doğal ve de abartı içermeyen duru oyunculuğunu film boyunca sakin sakin, seyirciyi de kendine katarak işliyor. Şimdiki Zaman’ın Sanem Öğe’yi 2012 İKSV Film Festival’inde en iyi kadın oyuncu ödülüne taşımasının sürpriz olmadığını düşünüyoruz. Ana karakter Mina, hayata sıfırdan başlıyor, seyirciye yerleşik bir kadın olarak tanıtılmadığı için, işi ve yaşadığı yeri göz önünde bulundurup bir varsayıma gidemiyoruz filmin başlarında. İstanbul’a gelip iş aramaya başlıyor ve kahve falcısı arandığını gördüğünde onun daha önceden fal bakıp bakmadığını da sonradan anlıyoruz.
Yönetmen, telvenin fincandaki şekilleri “İster inanın, ister inanmayın, falsız da kalmayın!” rüzgarına kapılan müptelalarını sahneden tek tek akıtırken aslında Mina’nın hayatına dair ipuçları veriyor seyirciye. Bir bakıma falına baktığı müşterilerinin hikayeleri ile bütünleşiyor kendi hayatı; anlatılanın Mina’nın kendi umutları, hayal kırıklıkları ya da anılarından kalan tortular olup olmadığını yorumlaması için belki de yönetmen bir noktadan sonra cevabı izleyiciye bırakıyor. Filmi birlikte izlemeye gittiğimiz arkadaşlardan birinin yorumu ise, baktığı fallarla aslında bir bakıma kendiyle dertleşmesi, yüksek sesle düşünmesi olduğudur.
Filmde karakterlerin geçmiş hayatlarına dair öğrendiklerimiz, hatıra olarak kalan fotoğraf, kıyafet gibi sembolik öğeler ve kaçamak anlatılan birkaç açıklamadan öteye gitmiyor. Söyleşide bunun sebebini sorduğumuzda, Belmin Söylemez filmin “yaşanılan şimdiki zaman” üzerine kurulmaya çalışıldığı için, karakterlerin geçmişine dair detay vermediğini söyledi.
Anadolu yakasındaki evine yerleşen Mina, işini Avrupa yakasında buluyor. İki ayrı mekana gidiş gelişini vapur seyahatinden anlıyoruz. Mekandan kopma üzerine kurulu hayatlardan oluşan hikaye, sadece Mina üzerinden işlenmiyor filmde. Şenay Aydın’ın Fazi ve Ozan Bilen’in Tayfun’u canlandırdığı karakterlerin de hayatlarını kurmuş olduğunu söyleyemeyiz. Fal bakan Mina ve ondan daha tecrübeli Fazi’nin ne kadar garantili bir işi olduğu ve düzenli bir geliri elde edip edemeyecekleri yine belirsizlik üzerine kuruluyor. Alyansını sakladığını ondan hoşlanan Fazi’den öğrendiğimiz, babadan kalma kafeyi işleten Tayfun’un da bu işe geçici olarak başladığını ve öyle devam ettiğini mutsuz olarak ifade etmesi, ona dayatılan bir hayatta yerleşik olmadığına işaret ediyor.
Diğer yandan, Mina’nın şahit olduğu bir sahnede, yaşlı bir kadının koltukta taşınarak apartmandan indirilmesi, eski bir evin boşaltılıp yıkılacak olması da yersizlik yurtsuzluğa işaret eden kentsel dönüşüme ucundan dokunuyor.
İstanbul’dan çok uzak bir yerde, fırsatlar ülkesi olarak düşünülen Amerika’da hayat kurma hayalinin peşinde döviz biriktirmeye çalışıp, uluslararası eğitim fuarlarına katılması Mina’nın tutunduğu şeyler olduğu kadar, tekrar yalnız bir mücadeleye adım atma çabalarının da göstergesi. Filmin ucu açık bir anlatım sergilemesi bazı seyircileri yorsa bile, Mina’nin hayatı büyük şehire yerleşme cesaretini gösterip, hayatta hiç yapmadığı şeylere adım atması hayallerinin peşinden gittiğini gösteriyor. Birilerinden yardım istemekten mi korkuyor ya da kendine olan güveni sayesinde mi güçlü durmaya çalışıyor, sorularının yanıtlarını bulmak seyirciye düşüyor. Yoksa eskiden yaşadığı durumlardan kaynaklanan güvensizliğinin olup olmadığını mı sorgulatıyor?
Mina’nın fal için davet edildiği mekanlar, her sınıftan insanın hayattaki bilinmezliği yenme tutkusu olduğu mesajını verirken, bir bakıma sınıflar arası yaşam farkını da veriyor.
Belli bir düzene sahip insanlardan, zengin bir kadının düzenlediği güne gittiği villalardaki yaşam tarzları, şirkette fallarına baktığı insanlar en belirgin örnekler. Diğer bir yandan da Mina ve Fazi’nin fallarına baktığı diğer kadınlar ile kendileri arasındaki farkı iki ucu “belirli ve belirsiz” olan bir teraziye koyuyor film.
Görüntü yönetmeni Peter Roehsler genel duygu atmosferine sadık kalarak; su üzerindeki yansımaları, ışığı zaman zaman flu olarak kullanması, havayı genelde gri tonlarda tercih ederek hikayenin oturduğu belirsizlik temasını homojen bir yapıya dönüştürürken, “hem var hem yok, ne evet ne hayır” üzerine kurulu öğelerini hafızamızda daha da kalıcı kılıyor. Kıyafet ve aksesuarlarda tercih edilen genel renkler ise, birbirleri ile zıtlaşırken aynı zamanda tamamlanıp bütünleşiyor. Bunlara örnek olarak Mina’nın üzerindeki mavi tonları ve daha agresif bir karakteri yansıtan kırmızı tonların ağırlıkla kullanıldığı Fazi’yi gösterebiliriz.
Şimdiki Zaman’da buluşmak dileğiyle…
Filmin fragmanı: https://vimeo.com/52452001
Bu yazı Karşı Açı Dergisinde yayınlanmıştır.

Eskişehir